Bütçe Açığı ve Kamu Borcu: Ülkenin Mali Sağlığını Nasıl Okuyoruz?
Geçen ay bir ekonomi toplantısında, tanıdığım bir girişimci bana dedi ki: "Hocam, şu bütçe açığı meselesi nasıl bir şey? Borç borç diyorlar ama ben anlamıyorum ki..." İşte bu soru beni düşündürdü. On yılı aşkın süredir finans piyasalarında çalışıyorum, müşterilerimle sayısız görüşme yaptım. Ve fark ettim ki çoğu insan (hatta yatırımcı bile) bu temel kavramları karıştırıyor.
Yani mesele şu: Bir ülkenin mali sağlığını anlamak istiyorsak, en temel iki göstergeye bakmamız gerekiyor. Bunlar da bütçe açığı ve kamu borcu. Tabii ki bu konular karmaşık görünebilir ama (özellikle medyada sürekli farklı rakamlar duyunca) aslında mantığı oldukça basit. Hani şöyle düşünün, kendi ev bütçenizi nasıl yönetiyorsanız...
Bütçe Açığı Nedir? (Kişisel Deneyimlerimden Hareketle)
Bütçe açığını anlatırken hep şu örneği veririm müşterilerime: Aylık geliriniz beş bin lira, harcamanız altı bin lira. Ne oluyor? Bin lira açık veriyorsunuz. İşte devlet de aynı şekilde çalışıyor. Gelirlerinden (vergiler, harçlar vs.) fazla harcama yapıyorsa bütçe açığı oluşuyor.
Piyasalarda uzun yıllardır gözlemlediğim bir şey var: Bütçe açığı genellikle şu durumlarda artıyor. Birincisi, seçim dönemleri (tabii ki kesin değil ama çoğu zaman böyle oluyor). İkincisi, ekonomik kriz zamanları - devlet daha fazla harcama yapmak zorunda kalıyor, gelirler azalıyor. Üçüncüsü de... işte burada biraz tartışmalı kısma giriyoruz: Populist politikalar.
Kişisel Not: 2018-2019 döneminde Türkiye'de bütçe açığının GSYH'ye oranı %2'yi geçmişti. O dönem müşterilerimle yaptığım görüşmelerde en çok merak ettikleri konu buydu. "Bu normal mi?" diye soruyorlardı. Normal mi değil mi, tartışılır ama sürdürülebilir olup olmadığı daha önemli bence.
Bütçe Açığının Ana Nedenleri
Müşterilerimle çalışırken sık karşılaştığım bir durum var: "Devlet neden hep açık veriyor?" sorusu. Aslında bu sorunun birkaç cevabı var:
Yüksek kamu harcamaları - Devlet büyüdükçe, sosyal güvenlik ödemeleri, maaşlar, altyapı yatırımları artıyor. Ve bazen bu artış vergi gelirlerindeki artıştan daha hızlı oluyor.
Vergi gelirlerinde düşüş - Ekonomi yavaşladığında vergi gelirleri de azalır. Çünkü insanlar daha az kazanır, şirketler daha az kâr eder. Basit matematik işte.
Döngüsel faktörler - İşte burada biraz daha teknik bir konuya giriyoruz. Ekonomik durgunluk dönemlerinde devlet genellikle harcamalarını artırır (keynesci politika deniyor buna). Yani kriz zamanında daha fazla harcayarak ekonomiyi canlandırmaya çalışır.
Kamu Borcu: Geçmişin Bugünkü Faturası
Kamu borcu meselesini anlatırken şöyle düşünüyorum: Bütçe açığı "flow" (akış), kamu borcu ise "stock" (stok). Yani her yıl verdiğiniz açıklar birikince kamu borcu oluşuyor. Tabii ki bu kadar basit değil (enflasyon etkisi, kur değişimleri vs. var) ama temel mantık bu.
Piyasada on yılı aşkın tecrübemde gördüğüm en büyük yanlış anlama şu: İnsanlar kamu borcunu sadece "kötü" bir şey olarak görüyor. Halbuki borçlanma bazen gerekli, hatta faydalı bile olabilir. Mesela altyapı yatırımı için borçlanmak - bu uzun vadede ekonomiye katkı sağlayacaksa mantıklı olabilir.
İç Borç vs Dış Borç (Önemli Ayrım)
Bu konuda müşterilerimle tartıştığımız en önemli nokta şu: Kimden borç aldığınız çok önemli. İç borç (yerli yatırımcıdan alınan borç) ile dış borç (yabancı yatırımcıdan alınan) arasında büyük fark var.
İç borç dediğimizde genellikle devlet tahvili alarak vatandaşların devlete borç vermesi söz konusu. Bu durumda faiz ödemeleri yine ülke içinde kalıyor. Yani para ülkeyi terk etmiyor.
Dış borç ise daha riskli. Çünkü hem faiz ödemesi hem de anapara ödemesi döviz cinsinden yapılıyor çoğu zaman. Kur arttığında bu yük de artıyor. (Hani 2018'de yaşadığımız gibi...)
Dikkat: Kişisel görüşüm şu şekilde - bir ülkenin dış borcunun toplam borca oranı %30'u geçmemeli. Tabii bu kesin bir kural değil ama risk yönetimi açısından mantıklı bir seviye bence.
Bu Meseleler Ekonomiyi Nasıl Etkiliyor? (Gerçek Hayattan Örnekler)
İşte burası çok kritik. Yüksek kamu borcu bir ülkede ne tür sorunlar yaratabilir? Geçen yıl bir müşterimle bu konuyu konuşurken şöyle bir örnek vermiştim:
Diyelim ki aylık gelirinizin %40'ını kredi kartı borcunuzun faizine ödüyorsunuz. Geriye kalan para ile ne yapabilirsiniz? Çok az şey. İşte devlet de aynı durumda kalabiliyor.
Faiz Tuzağı Meselesi
Piyasalarda sık karşılaştığım bir durum var: Faiz tuzağı. Kamu borcu arttıkça yatırımcılar daha yüksek faiz talep ediyor (risk primi artıyor). Yüksek faiz daha fazla faiz ödemesi demek, bu da borcun daha hızla artması anlamına geliyor. Kısır döngü işte...
2001 krizinde Türkiye'de bunu yaşadık mesela. O dönem devlet iç borçlanma faizleri %50-60 seviyelerine çıkmıştı. Sürdürülebilir miydi? Tabii ki hayır. Ne oldu? Kriz patlak verdi.
Açığın Finansmanı: Borçlanma mı Para Basma mı?
Bu konuda müşterilerimden çok soru alıyorum: "Devlet para basarak açığı kapatamaz mı?" Basabilir ama... Her şeyin bir bedeli var.
Para basma (monetizasyon deniyor) kısa vadede sorun çözüyor gibi görünür ama uzun vadede enflasyon yaratır. Ve enflasyon da başka problemler getirir: Alım gücü azalır, yatırım ortamı bozulur, kur baskısı oluşur...
Borçlanma ise faiz maliyeti yaratır. Ama en azından enflasyon riski daha düşük (tabii borçlanma koşulları makul ise).
Dünyadan Örnekler: Japonya Paradoksu ve Türkiye'nin Durumu
İşte bu kısım çok ilginç. Japonya'nın kamu borcu GSYH'sinin %260'ı civarında. Korkunç bir rakam değil mi? Ama Japonya neden krizde değil?
Cevabı şurada: Japonya'nın borcunun %90'ı iç borç. Yani Japon vatandaşları kendi devletlerine borç veriyor. Ayrıca Japonya'nın cari fazlası var, yani dış dünyaya borçlu değil.
Türkiye'ye gelince... Bizim durumumuz farklı. Kamu borcumuz (şükür ki) nispeten makul seviyelerde. 2023 sonu itibariyle GSYH'ye oran %32 civarında. Bu AB kriterlerine göre iyi bir seviye. Ama dikkat edilmesi gereken nokta: Bütçe açığının sürdürülebilirliği.
Pozitif Not: Türkiye'nin kamu borç stokunun büyük kısmı iç borç. Bu risk yönetimi açısından iyi bir durum. Ayrıca vade yapısı da nispeten uzun (ortalama 6-7 yıl civarında).
Seçim Dönemleri ve Mali Disiplin
Uzun yıllardır gözlemlediğim bir pattern var: Seçim dönemlerinde bütçe açıkları artma eğiliminde. Neden? Politik nedenler... Hükümetler seçim öncesi harcamaları artırıyor, vergi indirimleri yapıyor.
Bu durum Türkiye'de de gözlemleniyor. 2023 seçim yılında bütçe açığının artması bu durumun bir örneği. Tabii bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu tartışılır.
Yatırımcı Gözüyle Bakış: Nelere Dikkat Etmeli?
Müşterilerime hep şunu söylüyorum: Yatırım yaparken ülkenin mali durumunu mutlaka analiz edin. Özellikle uzun vadeli yatırımlarda bu kritik.
Neye bakmalısınız? İlk olarak borç/GSYH oranı. %90'ı geçen ülkeler riskli kabul edilir. İkinci olarak, bütçe açığının trendine bakın. Sürekli artıyorsa dikkat edin.
Üçüncüsü, dış borç oranı. Toplam borcun %50'sini geçen dış borç riski artırır. Dördüncüsü, faiz ödemelerinin bütçe içindeki payı. %20'yi geçerse sorunlu.
Ve son olarak - bu çok önemli - politik istikrar. Mali disiplin genellikle uzun vadeli politika gerektiriyor. Politik değişkenlik olan ülkelerde bu disiplin bozulabilir.
Risk Senaryoları
Yatırım danışmanlığı yaparken müşterilerime hep farklı senaryolar anlatırım. Mali durumu kötü bir ülkede ne olabilir?
Enflasyon riski: Devlet açığını para basarak kapatmaya çalışırsa enflasyon artar. Bu durumda gayrimenkul gibi enflasyon koruyucu varlıklar tercih edilebilir.
Vergi artışı riski: Mali disiplini sağlamak için vergiler artabilir. Bu özellikle şirketleri etkiler.
Kur riski: Dış borç yükü ağır olan ülkelerde para birimi değer kaybedebilir. Bu durumda döviz pozisyonu almak mantıklı olabilir.
Sonuç: Dengeli Bir Yaklaşım Gerekli
On yılı aşkın finans tecrübemde öğrendiğim şu: Ne sıfır borç ne de sınırsız borçlanma sürdürülebilir. İşin sırrı dengede.
Bütçe açığı kısa vadede ekonomiyi destekleyebilir. Özellikle kriz dönemlerinde keynesci politikalar işe yarar. Ama uzun vadede sürdürülebilir olmak zorunda.
Kamu borcu da aynı şekilde. Yapproductive yatırımlar için borçlanmak mantıklı. Ama tüketim için sürekli borçlanmak tehlikeli.
Benim tavsiyem? Yatırım yaparken bu göstergeleri takip edin ama panikten de uzak durun. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde dalgalanmalar normal. Önemli olan genel trendin sürdürülebilir olması.
Sıkça Sorulan Sorular
Bütçe açığı ne zaman tehlikeli olur?
Kişisel gözlemlerime göre bütçe açığının GSYH'ye oranı %3'ü sürekli geçiyorsa dikkat etmek gerekir. Ama daha önemlisi bu açığın finansman şekli. Eğer para basarak finanse ediliyorsa daha riskli. Borçlanma ile finanse edilse bile faiz oranları yüksekse problem olabilir. Tabii tek başına bu oran da yeterli değil, ekonomik döngü ve politik istikrar da önemli.
Türkiye'nin kamu borcu neden düşük görünüyor?
Bu çok iyi bir soru. Türkiye'nin kamu borcu gerçekten de gelişmiş ülkelere göre düşük (%32 civarında). Bunun nedeni 2001 krizinden sonra uygulanan sıkı mali disiplin. O dönem IMF programı çerçevesinde borç stoku önemli ölçüde azaltıldı. Ama dikkat - sadece merkezi hükümet borcu bu rakam. KİT borçları ve garantili borçlar dahil edilse oran daha yüksek olur.
Dış borç neden daha riskli?
Dış borç genellikle döviz cinsinden oluyor. Yani faiz ve anapara ödemesi dolar veya euro ile yapılıyor. Türk lirası değer kaybettiğinde bu yük otomatik olarak artıyor. 2018'de yaşadığımız gibi - kur 3.5'ten 6'ya çıktığında dolar cinsinden borçlar neredeyse iki katına çıkmıştı. İç borçta böyle bir risk yok çünkü hem borç hem ödeme TL cinsinden.
Hangi ülkeler mali açıdan güvenli sayılır?
Bu konuda kesin kriterler yok ama genel kabul görenler: Kamu borcu GSYH'nin %60'ını geçmemeli, bütçe açığı %3'ü geçmemeli (Maastricht kriterleri). Dış borç oranı %30'u geçmemeli. Ama Japonya gibi istisnaları da var tabii. Almanya, İsviçre, Norveç gibi ülkeler genelde güvenli kabul edilir. ABD de dünya rezerv para birimi olduğu için özel durumda.
Yüksek borcu olan ülkelerde nasıl yatırım yapmalı?
Müşterilerime hep şunu öneriyorum: Diversifikasyon şart. Tek bir varlık sınıfına yoğunlaşmayın. Enflasyon riski varsa gayrimenkul ve altın gibi hedge araçları kullanın. Kur riski varsa döviz pozisyonu alabilirsiniz. Ama en önemlisi - uzun vadeli düşünün. Kısa vadeli dalgalanmalara kapılmayın. Ve tabii ki risk toleransınıza uygun hareket edin.
Bütçe fazlası her zaman iyi mi?
Aslında hayır, her zaman değil. Resesyon dönemlerinde bütçe fazlası vererek harcamaları kısıtlamak ekonomiyi daha da daraltabilir. 2008 kriziinden sonra birçok Avrupa ülkesi bu hatayı yaptı, kemer sıkma politikaları uygulayarak krizi derinleştirdi. Kriz dönemlerinde borçlanarak bile olsa harcama yapmak (Keynesci politika) daha mantıklı olabilir. Tabii bu geçici olmalı, uzun vadede denge şart.



